Diğer

2023’e Doğru Akademi İçin Beklentilerimiz

Ülkemizin en önemli konularından biri bilindiği gibi eğitim-öğretim ve eğitimcilerdir. Yeni dönemde tüm ilgili kurullar ve bakanlıklarda akademisyenlere de görev verilmesini ve alınacak önemli kararlarda karar süreçlerine tüm paydaşlarla birlikte katılmalarını temenni ediyoruz. Bu bağlamda Türk Akademisinin birçok irili ufaklı sorunu arasında önemli olan maddeleri ve çözüm önerilerimizi de sunuyoruz.

Üniversitelerdeki akademik, teknik ve idari  kadroların mali durumlarının ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi : Maalesef devlet üniversitelerindeki akademik, teknik ve idari kadrolardaki personelin mali durumları gelişmiş ülkelerdeki uygulamaların çok gerisindedir. Yurt dışı doktora eğitimleri, yurtdışı araştırma faaliyetleri, dil eğitimleri vb. uygulamalarda kişisel mali yetersizlikler araştırma ve akademik gelişme faaliyetlerini ciddi manada sekteye uğratmaktadır. Akademisyenlerin bilime odaklanabilmeleri için mali problemlerinin olmadığı iyi ve sağlıklı yaşam koşullarının sağlandığı standartlarda yaşamlarına devam etmeleri önem taşımaktadır. Genç akademisyenlerin yalnızca bilime odaklanmaları, önce ülkemiz ve dünya bilimi için çalışmaları, özgür düşünebilen diğer bilim disiplinerleri ile interaktif çalışabilen, sorumluluk aldıkları birimde sağlanan adil ve bilimsel disiplin içerisinde bilim üreten bilim insanı olarak yetişmelerinin ve bilim üretmelerinin önü açılmalıdır.

50/D Sorunu ve Yardımcı Doçentliğin Gerçekten Kaldırılması: Ülkemizdeki mobilite eksikliğinden dolayı doktoralı bir akademisyenin bile yeni bir kadro bulması bazen yıllar sürmekte, dolayısı ile en üst seviyede eğitim almış akademisyenler 50/d kadrosu sebebi ile en verimli çağlarında işsiz kalmaktadır. Tüm alımların 50/d ile yapılması ve 33/a’ya geçişlerin de kaldırılması durumu, ülkemizdeki üniversitelerin büyük kısmının devlet üniversitesi olduğu düşünüldüğünde uzun vadede çok ciddi zararlar verecektir. Bu sebeple de Akademinin Tümörü olarak niteledim ve genç meslektaşlarım da bu tanımlamayı oldukça beğendi. Öncelikle bu bir göz nuru ve bilim israfıdır. Yetişmiş kalifiye bilim insanlarının sıradan işlerle iştigal ettirilmesi beyin gücü kaybıdır ve sistem verimsizliğidir. Ancak her doktorasını bitiren akademisyenin akademik ilerleme içerisinde değerlendirilmesi de imkansızdır. Öncelikli çözüm önerimiz 33/a araştırma görevliliği kadrosu, eski adı yardımcı doçentlik yani adı doktor öğretim üyesi olan kadronun kaldırılması ile anılan kadronun yerine entegre edilerek kullanıldığında, ülkemizde kadro ilanı yönündeki bürokratik güçlükler ciddi olarak hafifletecektir. Ne yazık ki Sayın Cumhurbaşkanımızın öneri direktiflerine rağmen yardımcı doçentlik tam olarak kaldırılamamış, yalnızca adı değiştirilmiştir. Yardımcı Doçent ya da yeni adıyla Dr. Öğretim Üyesi kadrosu tamamen kaldırılarak sistemdeki kadro ilan etme tıkanıklığı giderilmeli ve yeni sistem kadro ilanına gerek kalmayan 33/a sistemi üzerine kurulmalıdır. Bu konuda çok detaylı raporlarımız bulunmaktadır ve istenildiğinde kadro sistemi üzerine raporlarımız dikkatinize sunulacaktır. Bir başka hatta ikincil çözüm önerimiz de şudur; devlet kurumlarına bağlı olan tüm araştırma enstitüleri ve ar-ge birimleri üniversiteler ile ilişkilendirilmelidir. Yetişmiş doktoralı bilim insanları eğer üniversitelerinde istihdam olanağı bulamıyorlarsa bu araştırma enstitülerinde istihdam edilmelidir. Ancak son yıllarda doktora çalışmalarındaki kalitesizlik de takip ettiğimiz ciddi bir sendromdur. Bu sendromun ciddi biçimde üzerine gidilmeli ve her türlü entegrasyon YÖK tarafından sağlanarak doktora çalışmalarının uluslararası standartlara oturtulması sağlanmalıdır. Geçtiğimiz dönemde pandemi bahane edilerek doktora giriş sınavı yapılmaksızın öğrenci alımı yapılmıştır. Danışman öğretim üyeleri rızaları dışında bu öğrencileri yetiştirmek zorundadırlar. Doktora akademik yaşamın en önemli aşamasıdır. Bu aşamada rastgelelik asla kabul edilemez. Az sayıda adayın başvurduğu bu alımlarda, üniversite seçme sınavının zor şartlarda da olsa yapılabildiği göz önüne alındığında pandemi bahanesi ikna edici olamamaktadır. Akademinin evrensel kurallarına asla müdahale edilmemeli, bu alımları düzenlemekle sorumlu olan üniversite birimleri yok sayılmamalıdır.

Doçentlik Sözlü Sınavının Tam Olarak Kaldırılması ve Doçentlik Kriterleri: Doçentliğe yükseltilme kriterleri akılcı bir filtreden geçirilmeli ve tüm üniversitelerde eşit uygulanmalıdır. Yine doçentlik şartları eski sisteme göre ciddi olarak zorlaştırılmasına rağmen sözlü sınav kalkmamış, üstüne üniversitelere atama şartlarında arttırma yetkisi verilmiş ve bu atama şartları da küçük büyük üniversite fark etmeksizin üniversiteler tarafından giderek arttırılmaya başlanmıştır. Atamada geçerli olan sözlü sınav gibi ucu açık bir uygulamada farklı üniversitelerden atanan jüri üyelerinin aynı standartlarda doçent ve Profesör olmuş akademisyenlerden oluşması büyük önem taşımaktadır. Elbette doçentlik gibi önemli bir kadronun evrensel standartlarda kriterleri, ilkeleri  olması ve adayların üstün başarı göstermesi bilim camiasının beklentisidir. Ancak burada önemli olan zorlaştırmak için adayları bıktıracak mantıksız şartlar değil mantıklı ve niteliğe yönelik kriterler olması ve bu kriterlerin herkese adil uygulanması, önyargılı değerlendirmelerin tümüyle ortadan kaldırılması ve akademik olarak cezalandırılması gerekmektedir. Doçentlik jürileri şeffaf biçimde oluşturulmalı, jürinin kabul ve red kararlarının son derece net ve geçerli kanıtlara dayalı olarak değerlendirilmesi gereklidir. Üniversite Yönetim Kurullarının bu konuya gerekli hassasiyeti göstermesi itirazları titizlikle değerlendirmesi beklentimizdir.

Kurulların İşletilmesi:

En temel beklentilerimizden biri akademinin en temel birimi olan anabilim dalından itibaren fakülte/enstitü yönetim kurulu, fakülte/enstitü kurulları, üniversite yönetim kurulları ve senatonun demokratik ve işlevsel  biçimde işletilmesi son derece önemlidir. Anılan kurulların ve de özellikle üniversite senatosunun, fakülte ve enstitü kurullarının rektörün, dekanın, müdürün, bölüm başkanının dikte ettiği kararları otomatik onayan değil, somut kavramlarla ve gerekçelere dayalı olarak tartışan ancak mutlaka sonuca ulaşan, akademik camia tarafından seçilerek görev alan kurullar olması beklentimizdir. Akademiler siyasi, ticari erkin ve/veya herhangi bir zümrenin güdümünde olmamalı bu erklere de danışmanlık yapan saygın bir statüde olmalıdır. Türk geleneklerinden ve devlet geleneklerinden günümüze kadar da bilim insanları daima toplumda ve devlet kademesinde saygın bir konumda olmuştur ve olmalıdır. Akademiye layık olmayan davranışlar içerisinde olan akademisyenlerin akademiye zarar vermeden derhal elimine edilmesi ve bunun için gerekli sürdürülebilir akademik mekanizmaların kurulması ve akademinin daima şeffaf, hesap verebilir demokratik sistemlerle yönetilmesi akademik, teknik ve idari personelin özgüvenini, yaratıcılığını ve üretkenliğini artıracaktır. Kurullarda mutlaka araştırma görevlilerinin temsili sağlanmalıdır.

Eş ve Sağlık Durumu Tayinleri: Zorunlu hizmet taşınması durumu hariç bu özel haklardan faydalanamayan ender meslek kollarından biri akademisyenliktir. Özellikle eş ve sağlık durumu gibi zarureti belirli şartlar ile kanıtlanmış hallerde, geçiş yapılacak üniversitenin atama ve yükseltmedeki asgari şartları da sağlanıyor ise kadro ilanına gerek kalmadan ve norm kadro dışı naklen geçiş hakkı olmalı ve anılan bilim insanlarının aile birliğini kurmasının ve ender hallerde gerekli olabilecek iyi sağlık şartlarına ulaşmasının önündeki engeller kaldırılmalıdır. Hem ebeveynler hem de yeni yetişen nesillerimiz için aile birlikteliğinin sağlanması bir ihtiyaçtan öte ülkemizin faydası gereğidir ve bir zorunluluktur.

Akademik Askerlik: Geçmişte de gündeme getirdiğimiz ve kabul gören akademik askerlik, yani ihtiyaç olan yerlerde akademisyen olarak çalışarak vatani görevini yerine getirebilme hakkı, bedelli askerliğin kabul gördüğü şu günlerde özellikle gündeme tekrar gelmelidir. Destek programları tarafından desteklenen projeleri yürüten akademisyenler bu statüden öncelikli olarak yararlanabileceklerdir.

Araştırma Desteklerinin Çeşitlendirilmesi ve Ödenek Miktarlarının Arttırılması: Günümüzde bilim insanlarımızdan ülkemiz bilimine, ekonomisine ve dünya bilimine katkı yapması beklenmekte fakat ne yazık ki gerekli maddi destek sağlanamamaktadır. Birçok gelişmiş ülkede bilimsel buluşlar çok yüksek meblağlara varan desteklerin sonucunda ortaya çıkmaktadır. Genç akademisyenlerin iyi yetiştirilmesi son derece önemlidir. Diğer yandan tecrübeli kıdemli akademisyenlerin bilim ekiplerini oluşturarak daha verimli olmaları sağlanmalıdır. Akademisyenlerin gerçek performanslarının ortaya konularak desteklerin buna göre biçimlendirilmesi bir öngörümüz olsa da her akademisyenin desteklenerek faydalar üretmesi zorlanmalıdır. Bunula ilgili mali hükümler zaten yasalarla çerçevelenmiştir. Her ne kadar mali konular çok yönlü sorunlar içerse de, bu noktada özellikle bilimsel eğitimin en önemli safhası olan doktora süresince, bütün akademisyen doktora öğrencilerine kurumları üzerinden veya kurumlarından bağımsız olarak ödenekler sağlanmalı ve bu ödenekler 10 – 20 bin TL gibi özellikle fen, sağlık ve sosyal bilimlerde yetkin ve özgün araştırma yapmaya uygun olmayan yetersiz rakamlar olmamalıdır. Üniversitelerin BAP birimleri üniversite yönetiminin uhdesinde olmamalıdır. Bu birimin kurullarındaki akademisyenler senato tarafından belirlenen ve tüm üniversite kamuoyunun oylaması sonunda kabul gören kriterlere göre atanmalıdır. Ne yazık ki bu süreçlerde çok objektif, şeffaf ve tarafsız olunamamaktadır.

Akademik Dil Sınavı: “Yabancı Dil Sınavı” dil yeterliliğinin kanıtlandığı bir sınav olmaktan çoktan çıkmış, kişileri elemek ve önlerini belirli aşamalarda kesmek amacına hizmet etmeye başlamıştır. Ne yazık ki geçmişte sınavların bu sistemi yalnızca FETÖ’ye uygulanmamış, FETÖ’cü sözde akademisyenler bu aşamalarda hiç takılmadan yoluna devam ederken vatanperver akademisyenlerin yılları heba olmuştur. Yapılmaya başlanan YÖKDİL sınavı bu soruna çözüm olma yolunda önemli bir adımdır. Artık YÖKDİL her zaman yapılmalı, akademiye özgün ve dört dil becerisini de ölçen yeni bir şekle de sokulmalıdır. Bu sınavla kişilerin dil becerileri ölçülmeli, eleme amaçlı hareket edilmemelidir. Yabancı dil aşamalarında sınav öncesi üniversiteler her aşamadaki akademisyenlerine ayrı ve etkili kurslar düzenlemeli bu kursları belli sürelerde ve tekrarlarda tamamlayamamış akademisyenlerin akademisyen kadroları değerlendirilmelidir. Her şeyi akademisyenden beklemek çok da insaflı bir yaklaşım değildir.

İkinci Yabancı Dil İstenmesinin Kaldırılması: Çalışma alanı yabancı dil olan (yabancı dil eğitimi, yabancı dilbilim vb.) akademisyenlerden ikinci bir yabancı dilde puan almaları istenmektedir. Ancak bu durum, liyakate veya alan bilgisini arttırmaya hizmet etmekten öte bir baraj olarak kullanılmaktadır. Zaman ve enerji kaybına yol açmakta ve hatta insanların yükselmesini engellemek isteyenlerin elinde bir mobbing aracına dönüşmektedir. Akademisyenlerin ikinci bir dili öğrenmesinin zorunlu tutulması yerine, çalışma alanları olan yabancı dilde yeterli olup olmadıkları ölçülmelidir. Ancak ikinci bir yabancı dili TOEFL düzeyinde bilmek geçerli bir teşvik unsuru olabilecektir. Akademinin her aşaması teşvik edilmeli ancak karşılığı ülke bilimine ve/veya dünya bilimine katkı anlamında istenmelidir.

Yeşil Pasaport Hakkı ve Kongre Desteği: Yeşil Pasaport, başkaca şartlar aranmadan tüm akademik kadrolara verilmeli ve akademisyenlerin yurt dışında gerçekleşen kongre, sempozyum gibi organizasyonlara katılımları kolaylaştırılmalıdır.

Akademik Mobbing: Yükseköğrenimde yıllardır süregelen uyarılarımıza rağmen mobbing yani psikolojik taciz ve yıldırma vakaları giderek artmakta ve bu durum birçok sorunu beraberinde getirmektedir. Mobbing çalışma verimini düşürmekle kalmayıp bilim insanlarının psikolojilerini, pozitif motivasyonlarını ve özgüvenlerini dolayısıyla yaşam kalitelerini olumsuz yönde ciddi şekilde etkilemektedir.

Nepotizm:

Akraba ve yakınların kayırmacılığı akademik yaşamın ülkemizdeki en büyük sorunlarından biridir. Kamuoyuna da yansıdığı üzere YÖK ve adli yargıyı da gereksiz meşgul etmektedir. Bu uygulamalar toplumun akademiye saygısını ciddi anlamda yıpratmaktadır. Bu uygulamaların önüne geçecek mevzuat hızla hazırlanmalı ve tavizsiz uygulanmalıdır.

Etik Problemler:

Son yıllarda ücret karşılığı tez hazırlama, etik ihlaller, intihal vb. etik problemlerin yürürlükte olan ve yapılabilirliğe aykırı biçimde sıkça değiştirilen atama ve yükseltme kriterleri ve de akademik teşvik sistemindeki eksik ve olumsuz yönler nedeniyle hızla arttığı gözlemlenmektedir. Akademik etik ve meslek etiği gibi konularda ciddi eğitimler ve de sürdürülebilir denetimler önem taşımaktadır. Anılan konuda mevzuat ve uygulamaların gerekli tanımlarla suç oluşturan uygulamaların eğitimlerle önüne geçilmeye çalışılmalı YÖK tarafından bütünleşik bir büyük veri sistemine geçilmelidir ya da YÖKSİS bu anlamda geliştirilmelidir.

3600 Ek Gösterge: 3600 ek gösterge 3. Dereceye düşemediği için yıllarca hak ettiği ek göstergeyi alamayan bazı akademik kadrolar ve üniversitelerimizdeki idari personellerimiz için de getirilmelidir. Özellikle bazı idari kadrolarda 3600 ek gösterge varken eşdeğer fakülte sekreteri gibi diğer kadrolarda bulunmamaktadır.

Akademik Teşvik, Ek Ders Ücretleri ve Dil Tazminatlarının Yeniden Düzenlenmesi: Yeni değişen akademik teşvik yönetmeliği ne yazık ki mali haklarda ciddi bir gerilemeye sebep olmuştur. 2015 yılında akademik zam verilirken istenilen seyyanen ücretin yarısı olarak düşünülen ve belirli performans kıstaslarına bağlanarak verilen teşvikin, özellikle bazı dallarda alınması ne yazık ki fiiliyatta imkânsız hale gelmiştir. Akademik Teşvik’in, ek ders ücretlerinin ve dil tazminatlarının güncellenmesi gerekmektedir. Bizim beklentimiz mali iyileştirmenin uluslararası standartlara getirilerek teşvik uygulamasının uluslararası düzeyde veya dünya çapındaki başarılara indirgenmesidir. Projelerin çıktıları çok dikkatle değerlendirilmeli yeni desteklerde bu çıktılar üzerinden yürünmelidir.

Multidisipliner Çalışmaların Teşvik Edilmesi: Tüm Dünya’da çok disiplinli çalışmalar teşvik edilir ve daha kıymetli görülürken ülkemizde ne yazık ki teşvik ve doçentlik sistemi vasıtasıyla akademisyenler tek başına kalitesiz çalışmalar yapmaya itilmektedir. Bunun aksi olmalı, çok isimli, çok alanlı kaliteli çalışmalar teşvik edilmelidir. Hiçbir akademisyen tek başına, bir çalışma ekibi olmadan tam potansiyeline ulaşamayacaktır. Büyük üniversitelerin bölünerek tematik küçük üniversiteler oluşturulması da ne yazık ki giderek çok disiplinli hal alan bilim disiplinleri arasındaki bağın kopmasına neden olmaktadır. Bugün tarımla tıp, temel bilimlerle mühendislik, tıp ile mühendislik, sosyal bilimlerle tarım, sosyal bilimlerle tıp vb. etkileşimler iyice belirginleşmiştir. Hal böyleyken bilim disiplinlerini birbirinden koparmak yerine kaynaştırmak esas olmalıdır. Sanal ortamlar bunu yeterince sağlayamamaktadır.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki Üniversitelerimizin Sorunları, Geliştirme Ödeneğinin Devamlı Hale Getirilmesi ve Bazı Kadrolara Yarım Geliştirme Ödeneği Verilmesi Durumunun Kaldırılması: Geliştirme ödenekleri, özellikle doğuda bulunan üniversitelerimizde kalkmamalı, hatta düzenlemeler yapılmalı ve geliştirme ödeneğini tam almayan akademisyenlerimize de tam olarak verilmelidir.

Havuz Sistemi: Yukarıda saydığımız ana sorunların, kronikleşen sorunların hemen tamamını çözecek olan sistemdir. 2018 yılında o dönemin CHP Bursa Mv. Sn Dr. Ceyhun İRGİL ile ‘’Akademik Kariyer Platformu’’ olarak kabul görmüştü. Daha sonra da adı değişti ve bu ay sonuna kadar açıklanacağı söylendi. Ancak bir açıklama yapılmadı ve bu haberden sonra duyuru yapılmasını bekliyoruz. Havuz Sistemi önerdiğimiz hali ile geçerse Akademinin Tümörü 50-d sorunu, eş durumu tayinleri, liyakatli atama başta olmak üzere birçok soruna köklü çözüm olacaktır. Yükseköğretimin fidanlığı Araştırma Görevlileri genç meslektaşlarımıza bu müjde verilmeli. Hatta 2015 sonrası Doktoralı herkes bu havuza dahil edilmelidir.

50/d statüsünde atanan araştırma görevlilerinin haklı olarak yaşadıkları gelecek kaygıları nedeniyle verimlilikleri düşmekte ve motivasyonları kaybolmaktadır. Kimi zaman aynı iş yerinde mevkidaşları ile aynı işi yürütmekte olsalar da, doktor unvanını aldıkları gün işsiz kalacakları gerçeği ile ne yazık ki her an mutsuz ve huzursuz biçimde çalışmaktadırlar.

Bu düşüncelerle planlanmasını umduğumuz havuz sisteminde temel anlayış doktoralı, yetişmiş insan kaynağı için harcanan emeklerin israf edilmemesi olmalıdır. Bizim gibi genç ve gelişmekte olan ülkelerin bu bağlamda boşa harcayacağı zamanı ve maddi olanakları ne yazık ki bulunmamaktadır.

Havuz sistemi planlanırken gerçekçi olunması da bir başka elzem unsurdur. Doktorasını başarıyla tamamlamış olanların bir bölümünün terfi ettirilirek akademik çalışmalarına öğretim üyesi olarak devamları sağlanmalıdır. Özellikle sosyal bilimler alanında doktorasını tamamlamış bilim insanlarına akademi haricinde ne tür istihdam olanakları sağlanacağı ciddiyetle ele alınmalıdır. Adaylara tercih hakkı tanınarak hak kaybına uğramadan bekleme şansı da tanınmalıdır. Eş durumu nedeniyle tayin hakkı da getirilmelidir.

Mezun olduktan hemen sonra 2 yıl akademik kadro araması için adaylara ek süre tanınmalıdır. Bölümler üst kurula ihtiyaçlarını bildirmeli ve havuzda bu ihtiyaçlara yönelik dönemlik olarak kadrolar ilan edilmelidir. Bu noktada tıp doktorlarının devlet hizmet yükümlülüğü benzeri bir atama ve kura sistemi benimsenmelidir.

Akademik kadro arayışı esnasında öğretim elemanı mevcut kadrosunda görevine devam ettirilmeli ve mağduriyetinin önüne geçilmelidir. Tanınan süre zarfında akademik kadro bulamayan aday ilgili bakanlıklar (milli eğitim bakanlığı, kültür ve turizm bakanlığı, sağlık bakanlığı, orman bakanlığı vb.) ve bakanlıklara bağlı il müdürlüklerinde (milli eğitim il müdürlüğü, il sağlık müdürlüğü, müzeler ve ören yerleri vb.) uzman statülerinde değerlendirilmeli ve bilgi/birikimlerinden istifade edilmesi sağlanmalıdır.

Gençlerin Beklentileri:  Hem Akademisyen adayı hem de ‘’Z Kuşağı’’ gençlerimizin beklentileri var. Bu beklentileri de sürekli bize iletmektedirler. Bunların bazılarını sıralamak gerekirse öğrenci affı, bedelli affı, ylsy faiz affı ve kefalet seneti affı ve Denklik Mağduriyetidir. Bu sorunların çözümü için de çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Unutulmamalıdır ki ülkemizin geleceği Gençlerimizi mutlu etmek, sorunlarına çözüm aramak ve onları geleceğe hazırlamak hepimizin görevidir.

Bu hususlar kapsamında devletimizin gerekli kurum ve kuruluşlarıyla iş birliği içinde çalışmaya hazırız. Tekrar yeni sistemin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diyoruz.

Doç. Dr. Vahdet ÖZKOÇAK

Öğretim Elemanları SENDİKASI (ÖGESEN) Öğretim Elemanları Derneği (ÖGEDER) Eğitimsel Çaba Derneği (EÇD) Genel Başkanı ve Antropolog

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu